Ilgın, günümüzden 3.500 yıl önce MÖ.1500-1200 yılları arasında şimdiki iskan yerinin 25 km. kuzeydoğusunda Hititler tarafından "Yalburt" adıyla büyük bir şehir devleti olarak kurulmuştur. Klasik devirlerde Triatum olarak adlandırılan Ilgın Kral yolu üzerinde bulunması sebebiyle önemli bir şehir olarak dikkati çeker. Ege kıyısında Lidya'nın başkenti Sard'dan başlayarak Mezopotomya'ya kadar ulaşan Kral yolu üzerinde bulunan Ilgın ve çevresi, sırasıyla Hitit, Firig, Lidya, Roma ve Bizans'a bağlanmış daha sonra 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devletinin Kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından fethedilerek, Büyük Selçuklu Devleti'ne katılmıştır.
Ilgın, Anadolu Selçukluları zamanında başşehir Konya'nın değerli bir "su şehri" idi. Haçlı seferleri sırasında bir çok kere yağma edilen Ilgın, Selçuklular zamanında bilhassa Alaaddin Keykubat ve Gıyasettin Keyhusrev zamanında imar görmüştür. Alaaddin Keykubat ve Vezir Sahip Ata tarafından büyük bir kaplıca binası (hamam) inşaa edilmiştir. Bundan dolayı "Kaplıca Şehri" olarak tanınmıştır.
Alâeddin Keykubat, Erzincan’ı teslim eden ve kendisine yardımlarda bulunan Mengücek oğlu Davut Şah'a 1227 yılında Akşehir ile birlikte tımar olarak verilen Ilgın daha sonra Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin ve oğullarının eline geçmiştir.
Anadolu Selçuklu Devletinin son sultanının 1308'de Kayseri'de ölmesi üzerine Anadolu'nun idaresi Moğolların bir kolu olan ve Irak dolaylarına hakim olan İlhanlı Devletinin gönderdiği valiler tarafından yönetilmiştir. Ilgın ise Beyşehir dolaylarına hakim olan Eşrefoğulları beyliğinin eline geçmiştir. Eşrefoğulları İlhanlılar tarafından ortadan kaldırılması üzerine 1307'de Isparta hakimi olan Hamitoğullarının eline geçmiştir. 1381 yılında Hamitoğlu Hüseyin Bey tarafından Osmanlı padişahı birinci Murat'a satılmıştır.
Ilgın, Osmanlılar'a satılmasından sonra Osmanlı Karamanlı mücadeleleri sonrasında Karamanoğulları'nın eline geçmiş 15. Yüzyılın başlarında Turgutoğulları'nın idaresine verilmiştir. Karamanlı-Osmanlı mücadelesi sırasında Ilgın da sık sık el değiştirmiştir. 1467'de Fatih Sultan Mehmet tarafından kesin olarak Osmanlı Devletine katılmış ve Akşehir Sancağına bağlanmıştır.
Fatih Devrinde Karaman eyalati vakıf ve emlak yazımı yapılmıştır. Yazımın sonunda Karaman eyaleti 11. Vilayet ve iki nahiyeye ayrılmış olup, Ilgın'da Vilayetler arasında yer almıştır. İkinci Beyazıt zamanında Karaman Eyaleti'nin ikinci bir yazımı daha yapılmış olup, bu yazımın sonunda Ilgın kaza olarak gösterilmiştir.
Lala Mustafa Paşa Kıbrıs Seferine giderken Ilgın'dan geçmiş ve halk arasında Kurşunlu Camii olarak bilinen Camii ve Kervansaray yaptırmıştır. Dördüncü Murat 1638'de Bağdat seferine giderken Akşehir yoluyla Ilgın'a gelmiş kaplıcanın karşısındaki geniş ova da otağını kurmuş ve bir de Saray yaptırmıştır. Fakat bugün bu sarayın kalıntıları yok olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk Büyük Taarruz öncesi Ilgın'da bir süre kalmış, birlikleri denetlemiştir.
TARİHÎ VE TURİSTİK DEĞERLER
ILGIN KAPLICASI
Ilgın kaplıcaları çok eski zamandan beri tanınmıştır. Romalılar ve daha sonra da Bizanslılar zamanında kaynaklar üzerinde hamamlar yapılmış olduğu gibi Selçuklular zamanında başşehir Konya'nın değerli bir su şifa kaynağı olmuştur. Selçuklu Sultanları'ndan Alâeddin Keykubat harap olan Bizans hamamları yerine 1236 yılında ilk Türk hamamını Ilgın'da yaptırmıştır. Sonradan bu hamam Selçuklu Sultanları'ndan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında çok hayırlı hizmetlerde bulunan Selçuklu vezirleri Sahipataoğullarından Hüseyinoğlu Ali tarafından tamir edilmiştir. Daha sonra 1267 yılında Selçuklu veziri Sahipata Fahrettin Ali tarafından yeniden inşa edilmiştir. Mimarı Taluya (Kelu)'dur. Böylece Ilgın kaplıcalarının şimdiki ayakta duran eski eserler bölümü tamamlanmıştır. Ilgın Kaplıcaları Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında halkın şifa bulduğu yerdir.
Gönüller Sultanı Hz. Mevlâna'nın kaplıcalarda kaldığı söylenir. Meşhur Seyyah Evliya Çelebi de çok etkilendiği kaplıcalardan seyahatnamesinde bahsetmeden geçememiştir.
Kaplıcalar bir hamam değil şifa gücüne sahip yeraltı su kaynağıdır. Esas faktörlerin başında ihtiva ettikleri madenler, minareller, anyon ve katyonlar ile bilhassa radyo aktivite denilen ışın gücüdür. Bu nedenledir ki Ilgın Kaplıcalarının bir çok hastalığı (iç-dış) tedavi ettiği bilinen bir gerçektir. Renksiz ve kokusuz tabii lezzetinde kaplıca suyu 42 derece olup felç, siyatik, trahom, göz ağrıları, cilt hastalıkları, sinir ve yorgunluklar, kadın hastalıkları, romatizma, içilmek suretiyle böbrek taşlarının düşürülmesi için çok faydalıdır. Ilgın kaplıcaları Ilgın Belediyesince işletilmekte olup, 526 yatak kapasitelidir.
LALA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
Lala Mustafa Paşa Külliyesi, 1576-1584 yılları arasında Mimar Kocasinan'a yaptırılmıştır. Ilgın Lala Mustafa Paşa Külliyesi, Osmanlı külliyeleri içinde önemli yer tutan yapılar topluluğudur. Lala Mustafa Paşa Külliyesi'nin çarşı ve kervansarayı ağırlık noktasını teşkil etmektedir. Ilgın'ın coğrafi konumu da göz önünde bulundurularak konaklama ve ticari amaç birinci planda tutulmuştur. Vakfiyesinde külliye, cami, sıbyan mektebi, imaret, tabhane adları, çarşı (arasta), iki han fırın, mutfak, medrese, hamam, kütüphane, dükkanlar, çeşme-şadırvan, sebil, samanlık, odunluk, hela, görevli odalarından oluşmaktadır. Lala Mustafa Paşa Külliyesi zamanın önemli ilim ve ticaret merkezlerinden biridir. Lala Mustafa Paşa Camiinde tek minareli, tek kubbeli kare planı uygulanmıştır. Minber, mihrap, kürsü, mahvil ve iç süslemeler açısından orijinal mimari özelliklere sahiptir. Lala Mustafa Paşa Külliyesi'nin çarşı (tabhane) kısmı, 1966 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir edilmiş, 2010 yılında tamamlanan restorasyonu ile günümüzde kullanılan kapalı çarşı haline getirilmiştir.
PİR HÜSEYİN BEY (ÇUKUR) CAMİİ
15. yüzyılda Karamanoğulları döneminde Turgut Oğlu Pir Hüseyin Bey tarafından yaptırılmıştır. Etrafı sonradan doldurulduğundan yol seviyesinden 1.5 metre aşağıda kalmıştır. Bu sebepten halk arasında "Çukur Camii" olarak anılır. Caminin kesin kitabesi yoktur, fakat camiyi yaptıran Turgut Oğlu Pir Hüseyin Beyin Arapça Vakfiyesinde caminin 1422 yıllarında yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Minber ve minare haricindeki organları tamamen yenilenmiştir. Restorasyon aşamasındadır.
ŞEYH BEDREDDİN (SADETTİN İSA) TÜRBESİ
1286 yılında Seyfuddin Emir Balaban adına yaptırılmıştır. Halk arasında "Kümbet", "Şeyh Bedreddin Türbesi", "Sadettin İsa Türbesi" adları ile anılmaktadır. Şeyh Bedreddin mahallesindeki Ulu Mezarlığın arkasındaki türbe, 1973 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Taş gövdeli ve tuğla örgülüdür. Selçuklu sanatının özelliklerini taşımaktadır.
HANDEVİ VE KANDEVİ TÜRBESİ (TEKKE)
Kaplıca yanında, Sahip Ata Fahreddin tarafından 1267’de Kıdanî zâviyesi yaptırıldığı vakıf kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu zâviyeden günümüze hiçbir şey ulaşmamışsa da türbe hala ayaktadır. Bugünkü şekli ile kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü, baldeken tarzındaki türbenin, ele geçen vesikalara göre ve karakteristik özellikleri bakımından 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
ÇİFTE KAPLICA (VAKIF HAMAMI)
İlk kitabesi mevcut olmayan Eski Hamam'ın mevcut kitabelere göre I. Alaeddin Keykubad devrinde 1236 yılında Cemalettin isimli mimara yaptırmıştır. Daha sonra 1267 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından hamamın ilavesi Kaluyan (Keluk) isimli mimara yaptırılmıştır. Restore edilmiştir ve hala kullanılır durumdadır.
REDİF TABURU MERKEZ KONAĞI (ESKİ ASKERLİK ŞUBESİ)
Barok cephe özellikleri ile 19. yüzyıl sonlarında yapılmış mütevazi eserlerden biridir. Bodrum üzerine iki katlı kuzey ve güney doğrultusunda dikdörtgen plan üzerine oturtulmuştur. Kesme taş malzemeli konak, sofalı Türk evi planındadır.Tanzimat üslubu şeklinde de adlandırılan bu çeşit yapıların en tipik özelliği, cephelerinde bir çok antik taklidi sütuna dayanan üçgen biçimli alınlığı oluşudur. Eldeki belgelerden binanın 1892 yılında yaptırıldığı sonucuna varılmaktadır. 1310/1894 tarihinde yapıldığı, Konya salnâmesinde belirtilmektedir. Kuzeydeki taş merdivenlerle girilen konak, restore edilmiş olup halen kullanılmaktadır.
ILGIN KALEKÖY KALESİ
Ilgın'ın yaklaşık 13 km. doğusudan Karaköy'ün 2 km. batısında, Kaleköy'ün 3 km. güneyinde yer almaktadır. Ilgın Ovası bu alanda bir vadi ile doğuya, Konya ovasına bir vadi ile geçiş yapmaktadır. Bu vadide stabilize bir kara yolu, demiryolu ve Ilgın Kanalı yer almaktadır. Stratejik bir konuma sahip olan vadinin İlk Çağda da önemli bir geçiş noktası olduğu anlaşılmaktadır. Bu yolu tutabilmek için vadinin güney sırtlarını oluşturan tepenin doğu yamacında bir kale yapısı yer almaktadır. Kale, vadi tabanının 100 metre kadar yukarısında kurulmuş 69 m. x 60 m. boyutunda mevcut duvar yüksekliği 5 metre kadardır. Kale, Hellenistik Dönemde yapılmış olmalıdır. Kuzey eteklerinde Klasik Döneme tarihlenebilecek erken evleri tahrip olmuştur, ancak yer yer surlara ait temel izlerine rastlanmaktadır. Doğu sur temel taşları halen mevcuttur. Kalenin 100 metre doğusundaki düzlükte II. bine tarihlenebilecek erken keramik parçaları bulunmuştur. Kalede II. binden antik döneme kadar yerleşmeye tanıklık eden keramik örnekleri saptanmıştır.
YALBURT HİTİT SU ANITI
Ilgın'ın 23 km. kuzey-doğusunda yer alan Yalburt, bilim dünyası tarafından iyi bilinmektedir. Burada kazılar yapılarak korumaya alınmıştır. Bu günkü durumunu görmek için gittimiz Yalburt'un unutulmuş hali içler acısıdır. Koruma için yapılan çatı yıkılmış ve bekçi evi de dağılmış durumdadır. Böyle bir anıtsal yapıda bekçinin olmaması dikkat çekicidir. Böyükoba köyüne geçen karayolunun genişletilme çalışması Hitit havuzuna zarar verecek durumdadır. İş makinaları havuza oldukça yakın bir konumda çalışmaktadır. Bu durumda havuz çevresindeki tarihi doku da tahrip olmaktadır. Yetkililer bu zengin mirasa ve tarihi dokuya yapının korunması konusunda gerekli önlemleri almalıdırlar.
SUNGUR BEY TÜRBESİ
Mahmuthisar köyünün 4 km kuzeyinde, Ilgın ovasına hâkim bir tepededir. Türbenin inşâ kitâbesi yoktur. İçindeki 742/1341 tarihli kitâbe ve türbenin formundan, Karamanoğulları dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır.
DEDİĞİ SULTAN TEKKESİ
Eski adı Tekke olan Beykonak belde belediyesinin kurulmasında etkili olan Horasan erenlerinden Dediği veya Didiği sultan türbesi, mescidi, ve kabirlerden oluşan tekkesi. Türbe ve mescid Selçuklu dönemi eseri olup onarım ve restorasyon sonucu bu günkü halini almıştır. Civarında metfun bulunan dönemine ve daha sonrasına ait kabirler vardır.
Yukarı Çiğil Merkez Camii: Son cemaat yerindeki ahşap sütun başlığı üzerinde 1266/1850 tarihi bulunmaktadır. Halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.
Yukarı Çiğil Fazıl Camii: Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre, 1296/1877 yılında yapılmıştır. Halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.
Çatak Köyü Camii: Caminin duvarındaki kitabeye göre, 1302/1886 yılında inşa edilmiştir. Halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.
Balkı Kasabası Camii : Eski Camii olarak isimlendirilen yapı, mihrap üzerindeki kitabeye göre, 1309/1893 tarihinde inşa edilmiştir. Halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.
Sadık Köyü Eski Camii: Köy mezarlığı içinde bulunan ve kitabesi olmayan yapının XIX. yüzyılın sonlarında yapıldığı, kullanılan malzeme ve teknikten anlaşılmaktadır. Günümüzde yıkılmaya terk edilen yapı metruk haldedir.
Eldeş Köyü Camii: Merkez Camii olarak da isimlendirilen cami, ahşap direkli camilerin son halkalarından biridir. Halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.
MESİRE YERLERİ
Bulcuk, Aşağı Çiğil Kumdöken,Yukarı Çiğil Gükkü Pınarı, Balkı, Ormanözü, Çavuşcu Gölü, Çatak.