Meram, kelime olarak “istek, amaç, gaye, maksat” gibi anlamlar içerir. Belki de bu anlam, halkımızın ince zekâsıyla “Meram’ı görme ve Meram’ı yaşama” arzusunu ortaya koyan bir isimlendirme olarak da değerlendirilebilir. Çünkü gerçekte de Meram, yüzyılların ötesinden süzülüp gelen tarihi dokusunun yanı sıra yeşilin suyla buluşarak Meram’a has Gedavet rüzgârlarıyla yüreklere esintiler sunması, Meram’ı herkesin görmek için can attığı bir yer haline getirmiştir.
Medeniyetlerin buluşma noktalarından biri olan Konya tarihi ile Meram’ın tarihi arasında elbette ki bir paralellik söz konusudur. Konya’nın kadim zamanlardan beri süregelen köklü bir yerleşim merkezi olması ve Meram ilçesinin de bu yerleşimlere ev sahipliği yapması nedeniyle çok bilinen ve sevilen bir yer olma niteliği kazanmasına yol açmıştır. İnsanların mağaradan çıkıp ilk yerleşim merkezi kurdukları yerlerden biri olarak kabul edilen ve on bin yıllık bir geçmişe sahip olan Çatalhöyük gibi önemli bir yerin şehrimizde olması ve Kilistra antik kentinin ilçe sınırları içerisinde yer alması da genel anlamda Meram’ın tarihi önemini ortaya koymaktadır.
Geçmiş çağlarda Konya; Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Persler tarafından yönetilmiştir. Büyük İskender ve Romalılar tarafından da ele geçirilen Konya, tarih sahnesinde daima ön planda bulunmuştur. Bizanslılardan sonra Selçukluların hâkimiyeti altına giren Konya, Anadolu Selçukluların başkenti olmasıyla daha da önem kazanmış ve bu dönemde şehir adeta bir ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte Konya’da hâkim olan güç Karamanoğulları Beyliği’dir. Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altına giren şehirde Meram, her zaman müstesna bir yere sahip olarak günümüze mesire yeri kimliği altında, bozkırın ortasında açan nadide bir çiçek misali yeşiliyle, bağlarıyla ün salarak ve modern bir çehreye bürünerek ulaşmıştır.
20.06.1987 günü TBMM'de kabul edilerek 27.06.1987 gün ve 19500 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3399 sayılı Kanun gereğince Konya İl Merkezi Büyükşehir statüsüne kavuşarak Karatay, Selçuklu ve Meram adıyla üç ilçeye ayrılır. İlçenin kuruluş çalışmaları 08.08.1988 tarihinde resmen bitirilerek hizmete başlamıştır.
Rakımı 1016 m. yüzölçümü 1949 km²′dir. Meram ilçesi, Konya’nın güney ve güney batısında yer alır. Ankara-Konya, Isparta-Konya, Antalya-Konya, Mersin-Konya ve Adana Konya olmak üzere beş önemli yolun geçtiği merkezdedir. Kuzeyinde Selçuklu; güneyinde Çumra, Akören ve Bozkır; batısında Beyşehir ve Seydişehir; doğusunda Karatay ilçeleri vardır.
Tarımsal alanların çok olması ve günümüzde büyük değer kazanan organik tarım nedeniyle ilçenin, bu üretim alanında önemli merkezlerden biri olma yolunda hızla ilerlemesine yol açmıştır. İlçenin kuzeyi ve batısı dağlar ve tepeler ile çevrilidir. Güney kısmı ise açık ve ovalıktır. Kara iklimimin hâkim olduğu ilçede sulama ihtiyacı büyük ölçüde ilçe sınırları içerisinde yer alan Altınapa Barajı’ndan karşılanırken, son yıllarda baraj sularının Konya’ya şebeke suyu olarak verilmesiyle kısmen barajdan ve kısmen de yer altı sularından karşılanmaktadır. Altınapa Barajı’ndan gelerek şehre su veren Meram Çayı da üzerindeki tarihi köprü ile ayrı bir ilgi kaynağıdır.
Meram’da bulunan tarihi eserler nedeniyle birçok bölge sit alanı ilan edildiğinden söz konusu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemektedir. Yerel yönetimlerin de hassasiyetle üzerinde durduğu yeşil alanların korunmasına yönelik olarak da, imar çalışmaları doğanın korunması esas alınarak gerçekleştirilmektedir.
İl merkezine 8 km uzaklıkta olan Meram’ı Evliya Çelebi, 1648 yılında ziyaret ettiğinde şöyle der: “Peçevi şehrinin Baruthane Mesiresi, Kırım’ın Sudak Bağı, İstanbul’un yüz yetmiş beşten fazla bahçe ve yanında gülistanları, Tebriz’in Şah-ı Cihan Bağı, bu Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir çemenzâr bile değildir.” Ayrıca Evliya Çelebi, seyahatnamesinde gezip gördüğü yerler arasında bağ, bahçe ve bostanlardan söz ederken, bu tür yerlere her defasında “Bağ-ı Meram” ifadesini kullanarak, Meram’ın haklı şöhretinin boşuna olmadığının altını çizer gibidir.
Birçok tarihi esere ev sahipliği yapmanın onurunu üzerinde taşıyan ilçe, Kilistra antik kentinden kalan önemli eserleri de geleceğe taşımaktadır. Ayrıca Selçuklu döneminde Meram Çayı üzerine yapılan bir köprü, Karamanoğlu Beyliği döneminden kalan Hasbeyoğlu Mescidi, Hamamı ve Dar’ülhuffazı, Şeyh Sadreddin Konevi Mescidi ve Türbesi, Sırçalı Medrese, İplikçi Camii, Tavus Baba Türbesi, dünyada bir aşçı için yapılan tek türbe olan Ateşbaz Veli Türbesi, Kızlar Kayası, Sahibi Ata Camii ve Külliyesi, Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Sahip Ata Vakıf Müzesi ve Atatürk Evi başlıca ziyaret yerlerindendir.
Meram, kadim zamanlardan beri doğası ile ün salmıştır. Bu durum günümüze de yansımıştır ve ilçede birçok mesire alanı mevcuttur. Yazın sıcak günlerinde insanlar bu alanlarda Gedavet rüzgârı eşliğinde doğanın sesini terennüm etmektedirler. Meram Köprüsü civarındaki çay bahçeleri yanında Dere bölgesi ile Meram’ın farklı bölgelerine dağılmış parklar ve bahçeler insanımıza hizmet etmektedir. Şehrin yanı başında çamlık bir alana sahip olmasıyla ve meraklılarının seherde seslerini dinlemek için beklediği bülbüller, Meram’ın neden vazgeçilemez olduğunun delilleri gibidir.
Meram ilçe sınırları içerisinde yer alan mahalle sayısı 115’dir. Şehrin gürültüsünden uzak olması sebebiyle her zaman yerleşimde ön sırayı alan ilçemizin nüfusu da son yıllarda ciddi artışlar göstermiştir. 2015 yılı itibariyle adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre ilçe nüfusu 343,384 olarak tespit edilmiştir. Nüfusun oturduğu evler büyük oranda betonarme ve çok katlıdır. İlçe merkezinden uzaklaştıkça Meram’a yeni katılan ve eskiden köy olan mahallelerde ise genel olarak evler kerpiçten ve ahşaptan üretilmiştir. İlçe Belediyesi tarafından gerek toplu konut projeleri ve gerekse kentsel dönüşüm kapsamında başlatılan başarılı hamlelerle, doğaya uyumlu, modern ve daha yaşanabilir konutlar olarak insanımızın hizmetine sunulmaktadır.
İlçede okuma yazma oranı %98’lerin üzerindedir. Bünyesindeki birçok ilk ve orta öğretim kurumu yanında bir de üniversite bulunmaktadır.
Tarihin ve doğanın iç içe geçtiği Meram, gelecek yüzyıllarda da insanları Gedavet rüzgârıyla serinletmeye devam edecektir.
SADREDDİN-İ KONEVÎ
Konya’nın büyük mutasavvıflarından birisi olan Sadreddin-i Konevî, 1210 (H.606) tarihinde Malatya’da doğdu. Anadolu Selçukluları nezdinde itibarlı, makam sahibi birisi olan babası İshak Efendi’nin vefatı üzerine annesiyle birlikte küçük yaşlarında Konya’ya yerleşti. Ünlü sufi Muhyiddin İbni Arabî’nin aldığı manevî işaret üzerine Konya’ya gelip annesiyle evlenmesiyle, öğrencisi oldu. Vahdet-i Vücûd düşüncesinin kurucularından olan bu büyük sufiden ilim ve feyz alarak yetişti ve seyahatlerinde eşlik ederek kendisini yetiştirdi. Muhyiddin İbn-i Arabî’nin vefatından sonra Şeyh Evhadeddin Kirmanî’nin sohbetlerinden faydalandı. Devrinin en önemli âlim ve sufilerinden biri olarak ün saldı ve Muhyiddin İbn-i Arabî’nin kitaplarını şerh ederek daha çok insana ulaşmasını ve anlaşılmasını sağladı. Şeyh Sadreddin-i Konevî, 16 Muharrem 673 (22 Temmuz 1274) tarihinde Hakk’a yürümüştür.
ATEŞBÂZ-I VELÎ
Doğum yeri ve tarihi tam olarak bilinmeyen Ateşbâz-ı Velî’nin, Hz. Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled ile Horasan'dan Karaman’a, oradan da Konya’ya geldiği kabul edilmektedir. Asıl ismi "Yusuf Bin İzzeddin" olan Ateşbâz-ı Velî, Hz. Mevlâna’nın babasına, Hz. Mevlâna’ya ve Hz. Mevlâna’nın oğlu olan Sultan Veled’e hizmet ettikten sonra yaklaşık yüz yaşındayken 1284 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Ateşbâz-ı Velî’nin menkıbelerle iç içe geçen hayatında keramet sahibi bir insan olduğu da sıkça anlatılmaktadır.
Ateşbaz-ı Veli, dergâhta bir gün yemek hazırlıklarına başladığı zaman hiç odun kalmadığını fark eder. Durumu "Efendim, mutfakta hiç odun kalmamış, ne yapayım?" şeklinde aktardığı Hz. Mevlâna’dan "Kazanın altına ayaklarını sokarak kaynat!" şeklinde bir cevap alınca tereddütsüz ayaklarını kazanın altına sokar ve kazanı kaynatır. Durumu öğrenen Hz. Mevlâna, kerametin açığa çıkmasını pek hoş karşılamaz ve “Hay ateşbâz, hay” der…
Ateşbâz, Farsça bir kelimedir ve ateşle oynayan anlamına gelmektedir. Yusuf Bin İzzeddin o günden sonra bu isimle anılmaya başlar. Ateşbâz, Mevlevî dergâhlarında aşçı veya matbah (mutfak) görevlisi anlamında kullanılmıştır.
Bir başka menkıbede ise Hz. Mevlâna bir konuğu için ikramda bulunmasını ister. Vakit gecenin ilerlemiş saatleridir ve matbahta odun yoktur. Ateşbâz-ı Velî hemen ocağın altına sol ayağını sokar ve parmaklarını yakarak kazanı kaynatır. Daha sonra Hz. Mevlâna’nın huzuruna çıktığı vakit ayağındaki yanıklar görünmesin diye sağ ayağını, sol ayağının üzerine koyarak baş keser. (Mevlevî ritüelleri arasında önemli bir yere sahip olan baş kesme; şeyhin veya tarikat büyüklerinin huzuruna çıkıldığı zaman bir selamlama biçimidir. Sağ ayağın başparmağı, sol ayağın başparmağının üzerine konulduktan sonra eller düz olarak sağ kol, sol kolun üstüne çapraz gelecek şekilde, sol el sağ omzun üstüne, sağ el ise sol omzun üstüne konulur ve bel bükülmeden baş öne doğru hafifçe eğilerek yapılır.) Baş keserken sağ ayağın sol ayak üzerine konulması “mühürleme” olarak da nitelendirilir ve Ateşbâz-ı Velî’den hatıra kaldığı söylenir.
Ateşbaz-ı Veli, Hz. Mevlâna’nın Hakk’a yürümesinden sonra onun beyitlerini “O sözler dilimde olmazsa, onun ayrılığına bir dakika dayanamaz ve sıkıntıdan, nefessiz kalmaktan ölürdüm” diyerek Hz. Mevlâna’nın şu şiirlerini dilinden düşürmediği söylenir:
"Halkı tenvir eden, yol gösteren âlimlerin namazı, beş vakittir. Fakat âşıklar devamlı namaz içindedir."
"Namaz kılarken tazimsiz ve tertipsiz, kuş gibi başını koyup kaldırma. Yani, onu yarım yamalak bir erkânla kılma. Namazın müminin miracı olduğunu hatırla ve kıldığın namazda bu sırrı bulmaya çalış."
"Tövbe bineği ne acayip binektir. Bir lâhzada sahibini zeminden semalara eriştirir."
"Hangi kimsede tefekkür varsa, o kimse için her şeyde ibret vardır."
Ateşbâz-ı Velî’nin ölümünden sonra 1285 yılında yapılan Selçuklu mimarisi tarzındaki türbe, dünyadaki tek aşçı türbesi özelliği taşımaktadır. Mevlevîlikte matbaha verilen önemden dolayı aşçı dedeler dergâhta her zaman saygı gören bir konumdadırlar. Dergâha intisap edenlerin ilk hizmete başladıkları yer matbahtır. Derviş olmak isteyenler, matbahta “saka postu” denilen postun üzerinde üç gün oturur ve yapılan hizmeti izlermiş. Bu üç günün sonunda hâlâ derviş olmak istiyorsa ve Kazancı Dede tarafından da uygun görülürse şeyhten izin alınarak burada hizmete başlarmış. Uygun görülmeyen adayların kalbini kırmamak için yüzüne söylenmeyip ayakkabıları dışarıya doğru çevrilerek kabul edilmediği bildirilmektedir.
Matbah, tarikata girenlerin yetiştirildikleri, ilk derslerini aldıkları ve sınavdan geçirildikleri ilk yerdir. Mevlevihanelerdeki özel ocağa “Ateşbaz-ı Veli Ocağı” ismi verilmiştir. Bu makamın Mevlevilikteki yeri oldukça yüksektir. Meydan-ı Şerif'e serilen beyaz postun adı da “Ateşbaz Postu”dur. Baş aşçı dede Meydan-ı Şerif’e geldiği zamanlarda “Ateşbaz Makamı” denilen bu posta oturmaktadır ve tüm bunlar Ateşbaz-ı Veli’nin bir anlamda Mevlevi dergâhındaki yerini göstermektedir.
Ateşbâz-ı Veli’nin Meram ilçe sınırları içerisinde yer alan türbesi, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin güneydoğusundadır. Kesme taş ve tuğladan kare plan üzerine sekizgen gövdeli, piramidal külâh örtülü biçimde yapılmıştır. İki katlı olan türbenin alt katı mezar, üst katı ise ibadethânedir. Türbenin kıblesinde yer alan niyaz penceresinin üzerindeki kitabede şunlar yazılıdır: “Bu kabir 684 yılı recep ayı ortalarında ölen, millet ve dinin güneşi, said, şehid, merhum Ateşbaz İzzüddin oğlu Yusuf’undur. Yüce Allah rahmet etsin. Allah affedicidir.“
Bugün dünyadaki tek aşçı türbesi olma özelliğini koruyan türbe, yerli, yabancı birçok insanın ziyaret ettiği yerlerden birisi olarak da önemini hâlâ korumaktadır.
Meram Bağları
İl merkezine 8 km. uzaklıkta olan Meram’ı, Evliya Çelebi, 1648 yılında ziyaret ettiğinde şöyle der: “Peçevi şehrinin Baruthane Mesiresi, Kırım’ın Sudak Bağı, İstanbul’un yüz yetmiş beşten fazla bahçe ve yanında gülistanları, Tebriz’in Şah-ı Cihan Bağı, bu Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir çemenzâr bile değildir.” Ayrıca Evliya Çelebi, seyahatnamesinde gezip gördüğü yerler arasında bağ, bahçe ve bostanlardan söz ederken, bu tür yerlere her defasında “Bağ-ı Meram” ifadesini kullanarak Meram’ın haklı şöhretinin boşuna olmadığının altını çizer gibidir.
HATIP ÜZÜMÜ
Meram’ın dünyaca ünlü bağlarında yetişen üzümlerin pek çok çeşidini Hatıp Mahallesi’nde görmek mümkündür. Bölgenin iklim ve doğa koşulları nedeniyle farklı bir aromaya sahip olan ve kısaca “Hatıp Üzümü” olarak aranan üzüm çeşitlerinin başlıcaları şunlardır; Ak Üzüm, Ala İdris, Çatak, Deli Ak Üzüm, Dimrit, Nazlı.
TARİHÎ VE TURİSTİK MEKÂNLAR
Birçok tarihi esere ev sahipliği yapmanın onurunu üzerinde taşıyan ilçe, Kilistra antik kentinden kalan önemli eserleri de geleceğe taşımaktadır. Ayrıca Selçuklu döneminde Meram Çayı üzerine yapılan bir köprü, Karamanoğlu Beyliği döneminden kalan Hasbeyoğlu Mescidi, Hamamı ve Dar’ülhuffazı, Şeyh Sadreddin Konevi Mescidi ve Türbesi, Sırçalı Medrese, İplikçi Camii, Tavus Baba Türbesi, dünyada bir aşçı için yapılan tek türbe olan Ateşbâz-ı Velî Türbesi, Kızlar Kayası, Sahib-i Ata Camii ve Külliyesi, Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Sahip Ata Vakıf Müzesi ve Atatürk Evi başlıca ziyaret yerlerindendir.
MESİRE YERLERİ, MİLLİ PARK, DOĞAL GÜZELLİKLER
Meram ilçe sınırları içerisinde yer alan Gökyurt Mahallesindeki Kilistra Antik Kenti her yıl önemli sayıda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. Kilistra Antik Kenti, Konya'nın 45 km. güney-batısında, Konya merkez Meram ilçesine bağlı Hatunsaray (Lystra) beldesi Gökyurt köyü içerisindedir. Helenistik ve Roma dönemlerinde yoğun yerleşime sahne olan ve Erken Hristiyanlık döneminde hızla büyüyen Kilistra (M.S.VI.-XIII.yüzyıl) zamanla Kapadokya benzeri bir mimarî dokuya kavuşmuştur. Kilistra antik kenti, tarihî Kral Yolu (Via Sebaste) üzerinde yer alır. Stratejik öneme sahip olan Lystra, Roma İmparatorluğu'nun güney uçlarında İmparator Augustus tarafından askerî koloni yapılan beş merkezden biridir. Aynı dönemde Anadolu'yu gezen (M.S.49-56) Aziz Paulus ve Barnabas’ın yeni vaz’ ettikleri dine Lystra halkının çoğunluğu katılmıştır.
Kilistra’nın İnanç Turizmindeki Yeri
Haberci Paulus'un Barnabas ile geldiği ilk gezisinde Konya'da yaptığı ilk vaazında konuşma yaptığı sinegogun karşısındaki evin penceresinde kendisini dinleyen güzel Theakla, bekâretini koruması, kutsal yola kendisini adaması, bu uğurda Romalılardan işkence görmesi, ölüme mahkum edilmesi nedeniyle kutsanmış ve Azîze makamına erişmiştir. Konya'lı Azîze Theakla'nın yanısıra Lystra'da (Hatunsaray) hayatını kurtaran, onu tedavi eden Musevî ailenin çocuğu olan Timoteos, Paulus'un en seçkin yardımcıları arasına katılmıştır. Efes Piskoposu da seçilen Timoteus için, Paulus gönderdiği mektuplarda “çömezim” diye hitap etmektedir. Selânik'e, Makedonya'ya ve Korint'e de görevli gönderilen ve “imanda öz oğlum”, “sevgili oğlum”, “kardeşimiz” dediği Timoteos’un örnek kişiliği, öğüt vericiliği yanında sorunları çözmede bulduğu pratik çözümlerden de bahsedilmiştir.
Kilistra, Aziz Paulus’un söylemlerini ve mucizelerine ve yaşadıklarına konu olan, Hristiyan hacıların da inanç turizmi kapsamında ziyaret merkezi olarak tarihi ortamı en canlı karakteriyle ayakta tutan bir özelliktedir. Kiliseler, şapeller, manastırlar, gözcü kuleleri, sığınaklar, antik yollar, mahalleler, seramik atölyeleri gibi mimari örnekleriyle inanç turizmine farklı bir tat kazandırmaktadır.
Ulaşım: Kilistra'ya (Gökyurt) 34 km.lik Konya-Hatunsaray asfalt yolundan güney-doğuya yönelen 15 km.lik Gökyurt asfaltı ile gidilir. Konya-Antalya devlet yolunun 36.km. sinden sola dönülerek (Kayalı yol ayrımı) 9 km.lik ikinci bir yolla da ulaşmak mümkündür. Konya'dan Antalya'ya gidenler için Hatunsaray yolundan (Kral Yolu) gidilip, Lystra, Kilistra gezildikten sonra Kayalı yolu ile Antalya yoluna çıkmak; Antalya'dan Konya'ya gelenler için ise Kayalı yol ayrımından sağa dönerek Kilistra ve Lystra gezilmek suretiyle Konya'ya geçmek doğru olur.
80 Binde Devr-i Âlem Parkı
Konya’nın yeşil anlamında en büyük alanına sahip olan Meram, bir anlamda açık bir park ve baştanbaşa mesire yeri gibidir. Dünyaca ünlü Meram bağlarından günümüze yansıyan bahçeleri ilçenin her yerinde görmek mümkündür. Ayrıca Meram Belediyesi tarafından düzenlenen birçok park da halkın hizmetine sunulmuştur. Bu parklardan başlıcaları; Dutlukır Kültür Parkı ve 80 Binde Devr-i Âlem Parkı’dır.